21 Aralık 2011 Çarşamba

Almanya: Berliner, Pünktlichkeit, Köln ve daha fazlası

Küçüklüğümden beri hep Almanya'ya gitmek istemişimdir, neden bilmiyorum belki bunda orada yaşayan kuzenlerimin de etkisi var sanırım. (herkesin Almanyada illa bir kuzeni vardır!) Ama onun dışında genelde soğuk, yağmurlu, sıkıcı, monoton vb. nitelenen Almanya ve Almanca hep benim ilgimi çekmiştir. bunların hepsi belki de benim tuhaflığım. bilmiyorum. küçüklüğümden beri her yaz gitme hayalleri kurar ve hüsranla olmayacağını anlardım. (tıpkı her yaz yaptığım interrail'e çıkma hayalim gibi)

Ve sonunda o an gelmiş ama haberim bile yokmuş aslında :) Haziran ayında Pegasus kampanya yapmıştı. (adamlara hayranım, suyu bile satıyorlar ama varsın içmeyeyim 2 saat boyunca bi' zahmet. beni nerdeyse bedavaya götürüyolar ya olsun. bu ryanairle birlikte yazmam gereken başlı başına bir konu aslında :D ) ve Avrupa'da heryöne 29€ idi. gidip gideceğimi bile bilmeden hemen 10 ekim tarihine bilet almıştım. hatta üstüne taksit bile yapmışlardı.  inanılmazdı! yıllardır hayalini kurduğum tek başına yollara düşme fikri sonunda gerçeklik kazanmıştı. en azından bir gidiş biletim vardı artık. bütün bunlar olduktan sonra ağustos ayında interraile çıkacağım kesinleşmiş, dönüşü nereden yapsam diye düşünürken Almanya fikri aklıma gelmiş ve o an karar vermiştim. Bir taşta iki kuş! hemen germanwings gibi bilimum siteye girip bilet aramaya başladım. ve 30 ekime bilet almış buldum kendimi. hemde 55€'ya. bilet konularında zaten hep şanslıyımdır. istediğim yere hep en iyi fiyatlarla gitmişimdir.
tuhaf olan tekşey, yıllardır Almanya'ya gitmek isteyip Almanyadan önce Fransa'yı görecek olmamdı. Kim derdi ki uyuz olduğum Fransayı Almanyadan önce göreceğim. gülerdim heralde biri bana bunu söyleseydi. ama olmuştu. hayat bizim planladığımız gibi değil, kendi istediği şekilde akıyordu işte.

Erasmusla Belçikada bulunan arkadaşım Duygu'yu ziyaret ettikten sonra Liége (almanların deyişiyle Lüttisch) trenine bindiğimde içim içimi sığmıyordu. Liége doğu Belçikada fransızca konuşulan bir kent. Almanya'ya yaklaşık 55km uzaklıktaydı. tren garına indim. hemen kalkacak trenler listesine baktım. Aachen'a 20 dk sonra bölgesel tren kalkacaktı. yıllardır duyguğum Aachen'ı ve ilk defa bir Alman şehrini tren istasyonunda listede görmek çok değişik bir duyguydu. arada geçen sürede modern dizaynlı ve yepyeni Guillemins tren istasyonunu inceledim. fotoğraf bile çekememişim sanırım heyecandan! çünkü hiç fotosu yok arşivimde :)

neyse ki tren kalktı ve yavaş yavaş Almanya doğru hareket ettik. ne kadar sürdü hatırlamıyorum ama arada sınır vs. olmadığı için bi' anda Aachen Hauptbahnhofta buldum kendimi. Çok tuhaf bir duyguydu trene binmişsin ve indiğinde ülke değiştirmişsin! hemde yıllardır gitmek istediğim bir ülkede! Hemen çantamı (*ismi push push/özlemin emektar backpacker çantası) locker'a bırakıp 15 dk. sonra Köln'e giden bölgesel trene bindim. Herşey inanılmaz tanıdık ve olağandı.


Sanki yıllardır orada yaşıyormuşum gibi geldi bana. Anonslar duydukça, uyarı yazıları okudukça içim bir tuhaf oluyordu. Almancayı evde RTL'den değilde bizzat yerinde duymak harikaydı! (evet manyağım)
50dk sonra Köln Hbf'de indim pastaneden Angebot'ta (kampanya/indirim) olan 4lü Berliner'lerden aldım. Katedrale ve Rhein nehrine karşı yemek için! :) tek kelime ile harikalardı. Istanbulda malesef sadece Real'de satılmakta.




Hbf'den çıkıp yani başındaki ünlü Köln Katedraline gittim hemen. Bu da ayrı bir konu olmakla birlikte yıllardır ziyaret etmek istediğim bir yapıydı. Belkide dünyada o ana kadar en fazla oraya gitmek istiyordum. Beni o katedralin kirli dış yüzüne rağmen etkileyici görünütüsü ve Gotik mimarisi beni hep çok etkilemişti. Ve ilk defa onun yanıbaşında olmak ve ona çıplak gözle bakmak çok güzeldi. Hemen içine girdim ve Köln'e gelebildiğim için Tanrıya şükrettim. Dilek olarakta bir gün tekrar gelebilmeyi istedim. Çok şanslıyım ki, içeride o sırada mass vardı. Kilise orgundan ruhani bir müzik çıkmakta ve beni inanılmaz etkilemekteydi. Zamanım sınırlı olduğu için çok fazla kalamadım. Uzaktan daha güzel gözüktüğünü bildiğim için Hohenzollernbrücke köprüsünden Rhein'ın karşı yakasına geçtim. Köprünun yan demirlikleri asma kilitlerle doluydu. Inanışa göre birbirini seven çiftler kilidi demirlere takıp, hiç ayrılmamak için de anahtarı Rhein'a atarlarmış :)


Uzun bir yürüyüşten sonra karşı kıyıya gelmiştim. Yıllardır resimlerde gördüğüm Kölner Dom sonunda karşımda duruyordu tüm ihtişamıyla. acıkmış olduğumdan hemen iki tane Berlineri indirdim mideye :) çok taze ve güzellerdi. tadı hala damağımda. 20 dk oyalandıktan sonra biraz da şehir merkezinde ne var yok diye bakmak için karşı kıyıya geri döndüm. Altstadt'ta biraz dolanıp istasyona geri döndüm. Etrafta baya bi 'Polizei' ve bir o kadar 1.FC Köln taraftarı mevcuttu. Her maç onlar için ritüel gibi birşey sanırım. Etrafta gülen, eğlenen, Kölsch içen ve bunu hiç bir olay olmadan yapmalarını görmek çok güzeldi. Medeniyet işte. ha sapıtanlar var mıdır mutlaka..


Tren istasyonuna geldim. 15 dk sonra 2.Gleisten(peron) tren kalkıyordu. Tren tam saatinde geldi. Gurbetçilerin dediği gibi çok 'pünktlich'ti :) trende suratımda mutlu bir ifadeyle gittim. sonunda yıllardır gitmek istediğim bir yeri görmüş olduğum mutlulukla :) 50dk sonra kendimi tekrar Aachenda buldum. 
Bekleme salonunda kuzenim beni bekliyordu. Hemen sarılıp hasret giderdik. ve yakındaki eve geçtik. Halam 1973 yılından bu yana orada yaşıyordu. ve ben onu babam, halam ve rahmetli dedemden sonra Türkiyeden ziyarete gelen 4. kişiydim. Dedemin ben oradayken vefatı dışında harika iki hafta geçirdim yanlarında. Orada ki günlerim arada aklıma geliyor ve özlüyorum.. ve çok şanslıydım ki, yağmuruyla ünlü bu ülkede sadece 'bir' gün yağmur denk gelmişti bana :) Güneş hep ışıldamıştı serin olsa da. Isıtması yeterdi. 

Tam hayallarimdeki gibi bir ülkeyle karşılaştım. Kaldırım taşları bile milimetrik düzenli, insanların birbirine saygılı olduğu, yaya geçidinde tüm arabaların durup yol verdiği, herşeyin rutin bir düzende aktığını görmek çok güzeldi.

Gurbette yaşamak zor, bunu artık daha iyi anlayabiliyorum. Istediğin zaman gidemiyorsun, sonuçta yabancı bir ülkede yaşıyorsun vs. bu arada zamanında tüm ailecek gelmiş ve hala orada yaşayanlar da var. Bence öyle olması gurbet hasretini azaltan bir şey. Keşke biz de ailecek zamanında gitseymişiz. Şuan herşey çok farklı olurdu. Dönüşte uçağım Kölnden kalkacaktı. Bir dünya gurbetçiyle Istanbula indik. Havaalanında babam bekliyordu :)


eve geldiğimde Yunan vizesiyle gittiğim Almanyadan bir dolu anıyla dönmüştüm. bu yazıda Gurbetçileri de anlatacaktım ama yazı çok uzadı. Scheisse! neyse oda başka bir başlık olur artık. 
Bis Bald!