16 Şubat 2012 Perşembe

Italya da 24 saat!

Ryanair'den aldığım 9€'luk biletle Italya'ya ikinci kez gitme hakkına nail olmuştum. Böylece Almanya'ya gidene kadar Italya ile özlem giderip, havasını soluyup, pizza yiyip yoluma devam ederim diye düşünmüştüm ve iyi ki öyle olmuş. Bu kısa ziyaretimde harika arkadaşlar edindim.




07:00
Sabah erken kalkıp hostum Niko ile evden çıktık. Selanikte hava puslu ve serindi. Vedalaştıktan sonra kahvaltı yapmak için yakındaki Zaharoplastio (pastane)'ya girdim. Daha önce orada yediğim üzümlü simitler yoktu malesef ama simitlerin tazeliği açlığımı gidermeye yetmişti. Havaaalanına gitmek için 78 numaralı otobüse bindim. Yol yaklaşık 20 dakika sürüyor. Havaalanına varıp etrafta dolandıktan sonra ücretsiz wi-fi olduğunu keşfettim. Bu benim için çölde su bulmak gibi bir şeydi :D Baya bir vakit oyalandıktan sonra Ryanair'in visa-check şalterine gittim. EU vatandaşı olmayanların bunu yapmaları zorunlu. Yoksa uçağa almıyorlar. Ya da 40€'yu gözden çıkarmak gerekiyor. Ilk defa Ryanairle gideceğim için hertürlü araştırmamı yapmıştım ve uçuşa hazırdım artık. Sırtçantalarını kontrol etmiyorlar. Sadece küçük bavulları ebad ve ağırlık olarak kontrol ediyorladı.



Yağmur yağmaya başladı, ben de yaklaşan uçak saati sebebiyle güvenlik kontrolünden geçip gate'e geldim. Önceliği (priority on board) olan birkaç kişi bizden önde kapı taraflarında duruyordu. (bana göre son derece gereksiz birşey bunu satın almak) Pek kalabalık değildik. Uçağın yarısı boştu nerdeyse.


Zamanımız geldi ve son kontrollerden sonra bizi uçağa götürecek olan otobüse bindik. Uçağın arka 5 koltuğuna oturmamıza izin vermemişlerdi saçma bir şekilde. Daha sonra oraları hep boş tuttuklarını öğrendim. Ve son derece dakik bir şekilde havalandık. Bulutlardan Selanik gözükmüyordu malesef :/ 20 dk sonra Arnavutluk üzerinden geçerken dağlar karlarla kaplıydı. Ilk defa kışın buralara gelmek tuhaf geliyordu bana. Dağları geçtikten sonra güneş açtı ve Adriyatik üzerinden gitmeye başladık. Güneş o kadar yakıcıydı ki bir an yüzümün kızarmış olabileceğini bile düşündüm.



Yorgun bindiğim uçakta uyuya kalmışım. Ve uçağın inmesiyle uykudan uyandım. Bu benim ne kadar yorulmuş olduğumun kanıtı sanırım. Yoksa inişleri asla kaçırmam! :)


Bergamo'ya indiğimizde hava inanılmaz güzeldi ve güneş yakıyordu ortalığı. Gerçekten çok şanslıydım. Bunu hostum Stefano da söyledi. O güne kadar hava hep yağmurlu ve soğukmuş. Bunun Italyanın bana bir kıyağı olarak aldım :D



Havaalanına ulaşmak için gene otobüsü kullandık ve terminalde indik. Bizi karizmatik gümrük görevlileri bekliyordu. Her biri sanki Milano moda haftasından çıkmış gibiydi :) Ütülü pantolonlarıyla işlerine olan saygıalrını ve bulunduğu konumun ciddiyetini karşısındaki insanlara hissettirebiliyorlardı bu ciks polisler. EU içi uçmamıza rağmen pasaport kontrolü vardı. Hiç sorun olmadan vizeme bakıp OK dediler ve artık resmi olarak Italyadaydım. Gerçekten çok mutluydum burada olmaktan. Ve 4 ay önce buraya geldiğimde Ocak ayında buraya tekrar geleceğimi tahmin bile etmemiştim. Ryanair sağolsun! Bergamo havaalanında ve şehirde ne nerde acaba demeden herşeyi elimi atmış gibi buldum. (bu deyimde ne demekse!)


O akşam nerede kalacağım muallaktaydı. Stefano beni ağırlayabileceğini söylemişti ancak kesin bir durum sözkonusu değildi. Eğer beni kabul etmeseydi havaalanında sabahlayacaktım o akşam. Zaten ertesi sabah uçağım var. Korkmuyordum çünkü Milano tren istasyonunda gecelemişliğim var bir gece. Tecrübeliyim yani :) Hemen Stefano'ya mesaj attım ve birşeyler yemek için havaalanının karşısındaki alışveriş merkezine gittim. Oriocenter. Geçen geldiğimde zamanım yoktu gitmeye. Bu sefer ise bolca vardı. Yürüyerek otoban altındaki yaya yolundan kolayca gidilebiliyor oraya. Burası hayli büyük ve güzel bir yer. Alt kattaki Iper'e gidip bir pizza yedim salata ile. Fiyatlar gayet uygundu. Etrafta öğle arası veren Italyanlar vardı ve Italyancalar havada uçuşuyordu :D Ben ise karnımı doyurmakta ve orada olduğuma hala inanamamaktaydım. Benim için Italyanın ayrı bir yeri ve önemi var. Harika bir ülke ve çok sıcak bir millet. 100 defa gitsem gene de sıkılmam heralde..



Yemeğim bittikten sonra ne var yok diye üst kata çıktım ve kış indiriminin olduğunu fark ettim. Fiyatlar çok uygundu ve bu benim gibi bir alışveriş manyağı için kötü bir haberdi. O Zara senin, bu H&M benim bir saat burada vakit geçirdi. Kendimi tutamayıp çok uygun bir fiyata pijama ve bere aldım. Italya hatırası oldu bana :D  (benim 7€'ya aldığım pijamayı daha sonra Köln'de 20€'ya görmek de ilginç oldu tabi)


Oriocenter'dan çıktıktan sonra karşıdaki havaalanına geri dönüp şehre giden otobüse bindim. 2€'ya da bileti havaalanından çıkmadan almıştım. Iyiki de almışım. Yolda kontrol oldu! olmayanları götürdüler acımadan. Neyse ki çok durmadan yola devam ettik. Otobüsün son durağı Citta Alta (şehrin eski kısmı)'ya kadar gidiyordu ve bende burada indim. Bergamo'nun bu tarihi bölümünde dolaşıp bir kaç yere gittikten sonra sur üstündeki yürüyüş parkurunda yürüyüp güzel manzarayı izledim. Şehir kapısının yanında daha önce suyunu içtiğim şehir çeşmesi akmıyordu bu sefer. Sanırım kış sebebiyle kesmişler. O çeşmenin suyunu ise unutamıyorum. Kana kana içmiştim geçen sefer geldiğimde..


Yorucu bir gün olmuştu ve artık oturmam gerekti. Hemen parkurun yanındaki banka oturdum. Güneş hala yakıcıydı. Oturur oturmaz +39 yani bir Italyan numarasından mesaj geldi. Açana kadar akla karayı seçtim. Ama içimden bir ses bunun iyi bir haber olacağını söylüyordu. Mesajı atan Stefano'ydu ve 18:15'te tren istasyonunda buluşabileceğimizi söylüyordu. Mutluluktan havaya uçmuştum! Buraya yaklaşık 1 saat oturup gezi notlarımı yazdım, havanın şehrin ve gelen sms'in keyfini çıkardım.


17:30



Yavaş yavaş gitme vakti gelmişti ve Citta Bassa (yeni şehir)'ya doğru inmeye başladım. Dolambaçlı yollardan, güzel bakımlı evlerin arasından inerek aşağı kısma indim. Akşam yemek üzere, yoğurt, meyve, su vs. alıp çıktım Pellicano'dan. Tren istasyonuna kadar yürüdüm ve burada beklemeye başladım. Çok vakit vardı hostumun gelmesine. Bekleme salonunda evsizlerle birlikte oturup, trenitalia anonslarını dinledim! (çok severim)


Neyseki vakit gelmiş çatmıştı ama ortalıkta Stefano yoktu. Gelen geçen herkese bakıyordum ama kimse o değildi. Neyse ki 10 dk sonra geldi. Sanki birbirimizi kırk yıldır tanıyormuş gibi tanışıp muhabbet etmeye başlamıştık. Kamu sektöründe Finansla ilgili bir işte çalışıyordu, müfettiş gibi birşeydi ama bir yandan da bu işle ilgili eğitim alıyordu. Ekim ayında da Roma'ya taşınacaktı. İşi sebebiyle de her hafta iki gece çalıştığı yerde nöbetçi kalıyordu. Bu konudan da baya muzdaripti.. İşten çıkıp arabasıyla beni almaya gelmişti. Ve çok şanslıydım ki, her Çarşamba akşamı arkadaşlarıyla yediği yemeğe ben de katılacaktım! Yol boyunca muhabbet edip eşyalarımı bırakmak üzere evine geldik. 15. Yüzyıldan kalma bir kulenin iki katında yaşıyordu! Söylediğinde inanamamıştım. Birden aklıma Rönesans dönemi ve o zamanki Roma imparatorluğu vs. o zamanla ilgili ne varsa gözlerimin önüne geldi. Bina 15.yy'dan kalmasına rağmen ev çok modern ve güzeldi. Evin tavanı 4-5 metre yükseklikte idi, çok değişikti yani. Bense Türkiye'de binaların 50 senede bir yapılıp yıkıldığını söylemeye utandım..



Evden çıkıp süpermarkete gittik. Bildiğim bir yere Oriocenter'a :) Şarap, dondurma vs. almak üzere. Daha sonra yemeğin olacağı evin sahibi Paolo'nunda couchsurfingden olduğunu söyleyince çok şaşırmıştım. Dünya küçüktü ve ben Paoloya da couchrequest atmıştım. Ne şans!


Eve geldiğimizde biri Hollandalı bir Ingiliz olmak üzere 5 kişi bekliyordu. Daha sonra bize iki kişi daha katıldı. Salatalar, soslar hazırlanıyordu o vakit. Hemen kaynaşıp muhabbete sarmıştık. Eğer Stefano olmasaydı bu yemeğe katılamayacak, o insanlarla tanışamayacak ve havaalanında kalacaktımç Ortam çok sıcak ve dostçaydı. Masamızda pastalar(makarna), salatalar, şaraplar, değişik tapaslar vardı. Bunlara kahkahalarımız, ingilizce ve italyanca sözlerde renk kattı. Yediğim domatesli ve sardalyalı makarnayı hala unutamıyorum! Sosun tarifini tabiki de aldım Paolo'dan :)



Hepsinin ingilizcesi çok iyi olmadığı için bazen aralarında Italyanca konuşmak zorunda kalıyorlardı ve bunun için hep özür diliyorlardı. Ben ise aksine bu durumdan son derece memnundum. Çünkü anlamadığımdan mı ne benim için italyanca sanki müzik dinlemek gibi birşey çünkü :) O an bu dili bilmediğime hayıflandım ve öğreneceğime yemin ettim! Daha önce de öğrenmeye kalkışmıştım. Hatta kitap dahi almıştım ama hep yarıda kalmıştı. Döndüğümde mutlaka başlayacaktım.


Yemek yedikten sonra Stefano ile bulaşıkları yıkadık. Muhabbet ederken söz Türk kahvesinden açıldı. Bende ona macchinetta ile nasıl espresso yapıldığını sordumç Sağolsun uygulamalı anlattıç Çok kolaymış yapması.. Geçen sefer gelmiş, Bialetti'nin macchinettalarından alamamıştım. Bu seferde alamadım. 17€ büyük para bir gezgin için :) Ama söz verdim kendime bir dahaki gelişimde mutlaka alacağım. (Ryanair varoldukça gezmem mümkün! Herkes bana nasıl bu kadar çok gezebildiğimi soruyor. Sırlarımdan biri de bu :)  )


O güzel akşamdan sonra biz evden ayrıldık. Stefano'ya bana evini açtığı için çok minnettardım. Sonuçta yabancı biriydim ve evini bana bırakıyorduç Ama couchsurfing güvene dayalı bir oluşum ve sanırım benimde iyi biri olduğumu düşünüp bana güvendi.. Evle ilgili bilmem gereken doğalgaz, sıcak su vs. gibi birkaç şeyden sonra vedalaştık ve o gitti. Bende botlarımın şişirdiği ayaklarımın yorgunluğuyla duş alıp birkaç şey daha atıştırdım.


Gece 01:00 gibi eşyalarımı toplayıp ertesi güne hazır hale getirdim bu arda radyoyu açtım ve Milanodan yayın yapan bir spor radyosundaki tartışmaları dinlerim. Durmadan konuşuyorlardı! amacım da zaten buydu :) İşim bitince uykuya daldım. Mışıl mışıl uyuduktan sonra sabah 8 gibi kalkıp, 8.30 gibi Stefano'ya not yazıp evden çıktım. Garantici kişiliğim sebebiyle havaalanına gerekenden erken geldim. Uçağın kalkmasına 2 saat vardı. Ve uçuşa kadar radyo dinledim. O geçirdiğim 24 saat bana eğlenme açısından bir hafta, zaman açısından bir saat gibi gelmişti sanki.. Vakit gelip çattığında da gate'ten çıktık. Ama bu sefer uçağa yürüyerek gittik. Bu da bana tuhaf gelmişti. Çünkü daha önce hiç uçağa kadar yürümemiştim. Velhasıl Italya'nın tadı damağımda kaldı..


A presto Italia, ci vediamo! ;)